ne pink floyd anlar halimden ne de uzaylılar
bir sabah "torbaacccııı torrrbaaacııı" diyen sese uyanıp heyecanla pencereye doğru koşup dışarıya baktığımda, yoldan geçenin bir hurdacı olduğunu farkediyor ve hayalkırıklığıyla banyoya doğru yöneliyorum. elimi yüzümü prosedür gereği hafifçe ıslattıktan sonra diş fırçasına kaçamak gözlerle bakıyor "sağlıklı bir hayat için dişleri fırçalamak gerek ha" diyor ve bu bilginin yeterli olacağını düşünerek çıkıyorum banyodan. çay demlenirken balkona çıkıyorum üstsüz, "kış kapıda!" haberlerinden uzak, serçe kuşlarının cıvıltılarına kulak vererek güzel havadan nasibimi almaya çalışıyorum.
serin hava balkonun köşesinden kıllı vücuduma çarpıyor, sonra tekrar çarpıyor, bir şey demeyince tekrar çarpıyor, işte o zaman kolumu kaldırıp elimin tersini göstererek rüzgâra "yeter bu kadar" diyorum, "pekala" diyor serin rüzgâr. zaman zaman yersiz çıkışlarım oluyor. işte o esnada tempolu bir şekilde tısssss tıssss diye bir ses vücudumu sarsıyor, dev bir yılan mıydı acaba diyerek etrafı kolluyorum, gözüm durağa ilişiyor, dev bir otobüsmüş, halk otobüsü, durakta durunca tıssssslamasına alışamadım bir türlü. alışamadım bu kente diye şarkılar söylemeyi isterdim ama ne yazık ki gerçek böyle değil, büsbütün alıştım, sadece sindiremedim. aslında tam da alışmış sayılmam, sonuçta 18 yıllık istanbul yaşantımda daha 2 katlı otobüse binmişliğim dahi yok, geçen binmeye çalıştım aylık akbil geçmiyormuş diye geri indim, neye alıştım ki, daha görecek nice şey var diyerek çaya yöneliyorum. çay içmeye bayılmıyorum öyle her zaman, kahvaltıyı çaysız yapamıyorum sadece, alışkanlık kötü şey. hem evrenin işleyişi de alışkanlıktan değil mi?
uzaylılardan bahsetmiyorum artık, ne halleri varsa görsünler, bu saatten sonra da ben istemiyorum gelmelerini. pink floyd'a gelince, uzun zamandır görüşmüyorum, bu konuda susmayı tercih ediyorum.
serin hava balkonun köşesinden kıllı vücuduma çarpıyor, sonra tekrar çarpıyor, bir şey demeyince tekrar çarpıyor, işte o zaman kolumu kaldırıp elimin tersini göstererek rüzgâra "yeter bu kadar" diyorum, "pekala" diyor serin rüzgâr. zaman zaman yersiz çıkışlarım oluyor. işte o esnada tempolu bir şekilde tısssss tıssss diye bir ses vücudumu sarsıyor, dev bir yılan mıydı acaba diyerek etrafı kolluyorum, gözüm durağa ilişiyor, dev bir otobüsmüş, halk otobüsü, durakta durunca tıssssslamasına alışamadım bir türlü. alışamadım bu kente diye şarkılar söylemeyi isterdim ama ne yazık ki gerçek böyle değil, büsbütün alıştım, sadece sindiremedim. aslında tam da alışmış sayılmam, sonuçta 18 yıllık istanbul yaşantımda daha 2 katlı otobüse binmişliğim dahi yok, geçen binmeye çalıştım aylık akbil geçmiyormuş diye geri indim, neye alıştım ki, daha görecek nice şey var diyerek çaya yöneliyorum. çay içmeye bayılmıyorum öyle her zaman, kahvaltıyı çaysız yapamıyorum sadece, alışkanlık kötü şey. hem evrenin işleyişi de alışkanlıktan değil mi?
uzaylılardan bahsetmiyorum artık, ne halleri varsa görsünler, bu saatten sonra da ben istemiyorum gelmelerini. pink floyd'a gelince, uzun zamandır görüşmüyorum, bu konuda susmayı tercih ediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Öyle okuyup geçmekle olmaz, güzelinden bir yorum yapmak beyninin ve parmaklarının borcudur. Yorumlama biçiminden istediğini seçip yorum yapabilirsin. Adım soyadım görünsün dersen "adı/url" şıkkını seçebilirsin. Olmadı anonim seçeneğini tıklayıp "adsız" olarak yorum yapmayı göze alabilirsin. Ama piyasada bu kadar adsız varken "adsız yorum yaptı" pek şık olmaz, yine de sen bilirsin. Yorumu yazdıktan sonra "yayınla" dersin ama hemen yayımlanmaz, çünkü o yorumlar laboratuvarda uzmanlar tarafından araştırılır. Mikroskopla incelemeye tabi tutulur. Ama merak etme, en geç 2 bin yıl içinde yayımlanır yorumun.